14 Ekim 2009 Çarşamba

Bu tanıtım video kaydında yerüstüne çıkarılan suların dezenfekte amacıyla ozonlandığı ve suya emdirilen bu gaz kokusunun karbon filtrelerden geçirilerek alınmaya çalışıldıgının belgesidir.. Bu yazıda bunun sakıncalarını açıklamaktadır

ENDÜSTRİYEL DEZENFEKTANLAR - I

MENBA’LARDA HİJYEN SORUNU
VE KOLAY / UCUZ ÇÖZÜM YOLLARI

Dr.Yük.Müh. Ercüment Özer, Y.Doç.
Müdür, BİYOTEK Biyoteknoloji Ltd. Şti.
+90 (212) 244 3106, fax : +90 (212) 244 3109
biyotek@biyotek.com.tr, http://www.biyotek.com.tr

Mesut Bölükbaş
Müdür, MARTI Kimya Sanayi Ltd. Şti.
+90 (212) 244 3106, fax : +90 (212) 244 3109
sterilet@sterilet.com.tr, http://www.sterilet.com.tr


İÇİNDEKİLER :

1. SU SEKTÖRÜNDE REKABET SORUNU, NEDENLERİ, ÇÖZÜM YOLLARI
2. ETİKET SÖKME PROBLEMİ
3. LOGOLARDA KİRLİLİK
4. KIRDIRILMIŞ DAMACANALAR
5. YOSUN PROBLEMİ
6. DENETİM SORUNLARI
7. EKSİK (YARIM YAMALAK) BİLGİ SORUNU
8. UV (ULTRA VİYOLE) KULLANIMINDAKİ RİSKLER
9. OZON KULLANIMINDAKİ RİSKLER
10. SICAKLIK KULLANIMINDAKİ RİSKLER
11. ACILIK VE KOKU SORUNLARI
12. DIŞ YIKAMA (BİDON DIŞININ YIKANMASI) KONUSUNDA PRATİK ÇÖZÜMLER
13. BANT KAYDIRMA SORUNUNUN UCUZ VE PRATİK HALLİ


1. SEKTÖRDE REKABET SORUNU, NEDENLERİ, ÇÖZÜM YOLLARI

Ülkemizdeki menbaların çokluğu ve çeşitliliği doğal su zenginliğimizin en önemli kanıtlarındandır. İçtiği suyun tadından, kaynağını teşhis edebilenlerimiz çoktur. Bu, ülkemizde bir "su kültürü" nün olduğunun delilidir. Ancak bu kültür, bu gün aleni bir tehdit altındadır. Özellikle ufak kapasiteli ama çok özel ve lezzetli suları olan menbalarımız yüksek hacimli üretim yapan yabancı rakiplerinin hiç de adil olmayan baskısı altındadır. Eğer böyle giderse bir gün ithal su içmek zorunda kalmamız an meselesidir. Su ithal etmek zorunda kalacağımız fikri hiç kimseye garip gelmemeli. Dün sarımsak ithal edeceğimize inanabiliyor muydunuz ? Eğer yabancı yatırımcılar bizim kendi suyumuzu şişeleyip bize satabiliyorlarsa, bir gün gelip neden ithal su da satmasınlar?

Gıda sektöründeki belki de en zorlu hijyen problemi su üretiminde görülen hijyen problemidir. Hijyen, su sektördeki yabancı oyunculara karşı rekabet edebilirliği direk etkileyen bir problemdir. BİYOTEK olarak AR-GE faaliyetlerimizi bu yöne yönlendirmemizin en önemli nedeni su sektörü için üretebildiğimiz çözümleri gıdanın diğer sektörlerine kolayca kaydırabilme olanağının var olmasıdır.

Daha kaliteli ve daha ucuz bir ürünün karşısında hiç bir rakip duramaz. Pazarlama oyunları ancak bir noktaya kadar pazar hakimiyeti sağlarlar, pazar ise eninde sonunda daha kaliteli ürünü daha ucuza verenin olur. Daha üstün bir ürünü üretmenin yolu AR-GE'den geçer. AR-GE demek rekabet avantajı demektir.

İncelemelerimiz sonucunda, membalarımızdaki en büyük problemin "düşük maliyetli" tam sterilizasyon ihtiyacı olduğunu görüyoruz. Bu ihtiyaç karşılandığında menbalarımızın üzerine gidilmesi nerede ise imkansız olacaktır. Bu makalenin amacı menba çalışanlarına az da olsa faydalı olabilmektir. Menbaların istihdam yarattıkları unutulmamalıdır. Bir menbanın işletmecisiyle, işçisiyle, laborantıyla, kamyoncusuyla, bayisiyle, bayide çalışanlarıyla yarattığı istihdam Türkiye genelinde aileleri ile birlikte düşünüldüğünde onbinlerce kişi demektir.

Hiç bir menba kendi suyu kirli olsun istemez. Hiç bir denetçi veya müşteri suyun temizliğini ve bidonun kalitesini menbanın kendisi kadar isteyemez. Çünkü sorun demek; müşteri ve para kaybı demektir. Demek ki sorunun kaynağı menbalar değil, onlara yeterli hizmeti götüremeyenlerdir. Bu hizmeti götürmeye kalkışanların ise bunu yarım yamalak bilgi ile yapıyor olmaları tehlikeyi daha da büyütür. Özellikle yabancı firmalara, kendi ülke şartlarına göre yaratılmış eksik ve yanlış çözümlerine ve bunun yarattığı risklere aşağıda ayrı bir başlık altında tekrar daha detaylı değineceğiz.

AR-GE ile ürün geliştirmek, sorunun tespiti, çözüm alternatiflerinin geliştirilmesi, bu alternatiflerin değerlendirilmesi, bunların fizibilitesi, üretimdeki sorunların giderilmesi, paketleme ve lojistik sorunlarının giderilmesi oldukça uzun bir süreçtir. 2 Ocak 2004 itibarı ile başladığımız projemizde 3 ay içerisinde oldukça uzun bir yol kat etmiş bulunuyoruz. Menbalarda ve bayilerde yaptığımız detaylı inceleme sonucu temel sorunları tespit ettik ve bu sorunlara yönelik AR-GE çalışmalrı yaptık. Bu makale bu çalışmalarla ilgili özet içeren bir ön rapor niteliğindedir.

2. ETİKET SÖKME PROBLEMİ

Her firma eninde sonunda damacanalarının üzerindeki marka etiketlerini yenilemek zorundadır. Eski etiketler dolum makinasına devamlı yeni kir taşırlar. Etiketler değiştirilirken yapışkanları iyi temizlenmezse bunlar da dolum makinasına ayrıca mikrop taşıyıcılığı görevi görürler. O nedenle bidonlar üzerinden etiket kalıntılarının tam temizliği çok önemlidir. Ayrıca bidonlardaki kabartma logolar da kendi başına çok ciddi bir kirlilik nedenidirler. Piyasada dolaşan damacanalardan alınan örneklerde en çok mikrobik aktivitenin kabartma logoların içlerinde ve iç kenarlarında birikmiş olduğunu görülmüştür. Logolarda kirlilik meselesine aşağıda tekrar değinceğiz.

Bayilere yapılan ziyaretlerde etiket kalıntılarının ve logolar kenarlarında birikmiş yağlı kirlerin "tiner" gibi su ile çözülmeyen ve durulanamayan maddelerle çıkarılmaya çalışıldığını dehşetle gördük. Dehşetle diyoruz çünkü tiner ve benzeri solventlerle yapılan temizlemeyi müteakip, kullanılan tineri yüzeyden temizlemek için de ayrıca yine bir deterjanlı temizlik yapmak gerekir. Menbaların sanayi kimyasalları satan çeşitli firmalardan teneke variller içinde değişik alkolleri satın alıp bayilerine dağıtarak onlara yardımcı olmaya çalıştıklarına da şahit olduk. Sonunda, çok kısa zamanda su ile tam durulanması mümkün olan endüstriyel güçte bir etiket kalıntısı temizleyici ürün AR-GE bölümümüz tarafından geliştirme planına alındı. Ürünün yüksek satandartlı olmasını, hijyenik dolum ve muhafazası olmasını istedik. Yüksek ürün standardı, hijyenik dolum, hijyenik muhafaza, ve kullanım kolaylığı gibi nedenlerle ürünümüzü Aerosol formunda hazırladık. Saha denemeleri oldukça başarılı sonuç verdi ve ürünün ticarileştirilmesi için ürettiğimiz know-how'ı MARTI Kimya Firmasına devrettik.

Damacanalarda sıkça rastlanan ne olduğu belirsiz lekeler (çamur, yağlı toz, ve diğer kirler) de menbalar için hijyen problemleri yaratmaktaydı. Çünkü sıradışı bir kir ile yıkama ve dolum makinalarına giren damacana, temizlenemeden üzerinde aynı leke ile dışarı çıkıyordu. Geliştirilen ürünün bu tür lekeler üzerinde de çok hızlı temizleme etkisi olduğunu gördük.

Bu ürün neler sağlayacak: Herşeyden önce damacanalar daha menbalara dolum için geldiklerinde eski etiketlerin yapışkanlarında saklanan mikroplardan arındırılmış olacak. Böylece dolum makinalarına daha temiz giren damacanalar başka damacanaları kirletmeyecekler. Pırıl pırıl parlayan tertemiz damacanalarla müşteri memnuniyeti artacak. Damacanalar, üzerilerinde yıkamaya girdiği gibi aynı şekilde çıkan inatçı lekeler barındırmayacaklar. Damacanaların kullanım ömürleri uzayacak.

3. LOGOLARDA KİRLİLİK

Logoların da özel bir ilgiyle temizlenmesi gerekir çünkü standart dolum makinaları girintili çıkıntılı damacana logolarının detaylarında birikmiş kirleri çıkararak onları dezenfekte edebilme gücüne sahip değildirler. Logoların tuttuğu pislik en tehlikeli risk kalemi olarak gözükmektedir ve logolu bidonların artması ile birlikte bu risk de artacaktır. Gelecekte Logo yerine çeşitli lazer işaretlemeleri kullanılabilir belki, ama bu kısa vadede görmeyi beklediğimiz bir durum değil.

Şu unutulmamalı ki bir yarık 0.2 mikrondan büyük ise mikrop tutar. Damacanaların dış yüzeylerini mikroskobik olarak inceldiğimizde neredeyse tamamı 0.2 mikrondan büyük gözle görülemeyen kılcal yarık ve oyuklarla örülü olduğunu görüyoruz. Bu yarıklar özellikle logo civarında oluşmuş olan streslerden dolayı maksimum düzeye çıkıyor. Ve bunun doğal sonucu olarak mikrop kolonileri özellikle logolarda mükemmel bir yerleşme ve büyüme olanağı buluyorlar. Logo kullanımının damacanalarda yasaklanması aslında tüketicin korunması açısından çok yerinde bir tercih olurdu. Ama bidonlarının rakiplerininki ile karışmasını arzu etmeyen büyük sermayeli firmalar logo doğrultusunda lobi yapıyorlar. Bu ticari açıdan doğru tercih olabilir ama hijyen açısından doğru tercih değildir. Piyasada dolaşan damacanalardan aldığımız örneklerde en çok mikrobik aktivitenin logoların içlerinde ve iç kenarlarında birikmiş olduğunu gördük. Bu firmalar kendileri de bu testleri çok kolaylıkla yaparak bunu bizzat görebilirler.

4. KIRDIRILMIŞ DAMACANALAR (GERİ-DÖNÜŞÜM)

Damacanalar ıskartaya (hurdaya) çıktıklarında kırılarak yeniden değerlendirilirler. Bu kırılma genellikle bidonların kirlilik özelliklerine göre sınıflandırılarak yapılır. Bunlar MAZOTLU, ETİKETLİ (çıkmayan), YAPIŞKANLI ve NORMAL KİRLİ gibi katagorilerdir ve hurda satış fiyatları da bu katagorilere göre değişir. Bu kırma işlemi sadece bu konuda uzmanlaşmış firmalarca yapılır. Bu firmaların misyonu ve varlığı Türkiye için gerçekten önemlidir çünkü ithal hammadde girdisini azaltarak Türkiye'nin döviz kaybını engellerler. BİYOTEK AR-GE tarafından geliştirilmekte olan yeni bir ürün mazotlu ve yapışkanlı polikarbon kırıklarını tam temizleyebilmekte ve üzerlerindeki çıkmayan etiketleri de çıkarmaktadır. Fiyatlandırma ve fizibilite işlemleri tamamlanınca know-how'ını yerli bir firmaya devredeceğimiz ürün özellikle hurda polikarbon ve plastik sektöründe Türkiye'ye ciddi rekabet avantajları kazandırmasını bekliyoruz. Bu sayede damacana fiyatlarının düşmesi (hammadde maaliyetlerinin düşmesinden dolayı) ve dolayısı ile menbaların damacanalarını daha sık değiştirmeleri de mümkün olabilir. Bu da tabiki kullanıcıların daha temiz ve yeni bidonlara sahip olmaları anlamına geliyor.

5. YOSUN PROBLEMİ

Eğer suyunuzda, bidonunuzda veya şişenizde yosunlanma sorununuz varsa öncelikle nedenini araştırmanız gerekir. Yosun bulaşması 4 ana temelden kaynaklanır.

1. İsale hattından (düşük bir ihtimalle kaptajdan)
2. Depodan
3. Depo - dolum arasındaki hattan
4. Dolum makinasından
5. Damacanalardan

Yosunun direk doldurulan menba suyundan gelmesi çok düşük bir olasılıktır. Menba sularının hemen hemen hiçbiri yosun içermez. Çünkü menba suları yüzeye çıkmadan güneş ışığı almazlar. Yosunu ışık besler ve çoğaltır.

İsale hattının dezenfeksiyonu kolaydır. Eğer kaynağınızdan kaynaklanan bir yosun problemi yoksa, ki çoğu zaman yoktur, bu da suyunuz deponuza kadar yosunsuz gelecek demektir. Eğer deponuz uygun aralıklarla dezenfekte ediliyorsa, ve ardından depo ile dolum makinanız arasındaki hat dezenfekte ediliyorsa yosunlanma için tek olasılık olarak dolum makinasındaki ve damacanalardaki kirlenme kalır. Bu temizlik anlamında bir kirlenme değildir. Makina veya damacana temiz olabilir ama dezenfekte olamayabilir.

Özellikle son durulamadan önce (içine koyduğunuz su ile yapılan durulama) PAA (Peroksiasetikasit) dezenfektan kullanılmasının en temel nedeni budur. Çünkü PAA bilinen en güçlü yosun öldürücülerden birisidir. Yalnız bunun riski şudur: Eğer bidonlarınız eski ise PAA’nın sirkeye benzer keskin kokusu bidonunuz tarafından absorbe edebilir. Son durulamanız zayıf ise bu koku suya aktarılabilir. Bunun için PAA'nın muadili mikrop öldürme özelliğine sahip inorganik peroksi asit ler geliştirilmesi üzerinde AR-GE faaliyeti yaptık. Etkisi en az PAA kadar kuvvetli ama kokusuz bir ürüne ulaşmayı başardık. Bunun üretimi PAA ya nispetle daha zor, zahmetli ve masraflı, ama prosesin optimizasyonu ve maliyetlerin düşürülmesi üzerinde çalışmalar devam ediyor.

6. DENETİM SORUNLARI

Bir menba ancak kendi iç denetim mekanizmasını kurarsa başarılı olabilir. Yoksa İl Sağlık'tan veya Ankara’dan her gün teftişe gelseler bile bu üretilen suyun kirli veya temiz olması üzerinde hiç bir etki yaratmaz. Çünkü bir suyun kirlenmesi o kadar ince bir olaydır ki, en titiz bir üretici hiç bir masraftan kaçınmasa dahi bir çok müşteri şikayetinden başını kaldıramaz. Bunun çözümü, bir uzmanın üretiminizdeki risk noktalarını tespit etmesi ve size bir program önermesinden geçer. Bu hizmetin aynı zamanda hijyen ajanları satmayan bir kuruluştan alınmasında fayda vardır. Çünkü daha fazla ürün satma endişesi içerisinde olan bir firma maliyetlerinizi gereksiz yere arttırabilir.



7. EKSİK (YARIM) BİLGİ SORUNU

Bu alandan en tehlikeli şey yarım bilgidir. Su hijyenini bilmeyen ve bu konuda bilmediğini kabul eden birisi, yarım yamalak bilgi ile donanmış diplomalı birisinden çok daha doğru üretim yapabilir. Çünkü uzmanların tavsiyelerine kulak verecektir ve onların arasından sağduyusuna en uygun olanı seçecektir.

Su sektöründeki uygulamacılar çoğu zaman satıcıların kendilerine sundukları literatür den bir şeyler öğrenirler. Bu firmalara kurs adı altında sadece kendi ürünlerinin propagandasını yaparlar. Ama başka bir firmanın yerine göre daha doğru, uygun ve etkili bir ürünü bu kurslarda tabiki yer almaz. Hazırlanan materyaller çoğu zaman kendi ürünlerini pazarlama endişesi ile yazıldığından için büyük risk taşırlar. Çoğumuz işin doğrusunu araştırıp öğrenecek vakti bir türlü bulamayız ve bu yönlendirici, belki de yanıltıcı yarım yamalak bilgi ile yetiniriz.

Yurtdışından yabancı elemanlar getirilir ama bu yabancı elemanlar aşağıdaki gerçekleri bilmedikleri için kendi ülkelerindeki gerçekler üzerinden nutuklarını çekip giderler.

En basit noktadan başlayalım. Bizim bir damacanımızın piyada kalma süresi ile yurtdşında kalma süresi farklıdır ve bu her şeyi değiştirir. Bizim damacanaya muamelemiz ile yurtdışındaki muamele farklıdır ve bu her şeyi değiştirir. Bizim tüketicimizin suyun lezzetine karşı tavrı yurtdışındakinden son derece farklıdır ve bu her şeyi değiştirir. Bizde lezzete verilen önem yabancılarınkinin çok üstündedir ve yurtdışında tolere edilebilecek bir acılık bizde kabul edilemez.

Bizde maaliyet kalemlerinin ürün üzerine yansıması farklıdır onlarda farklıdır. Bizde bürokrasi farklıdır onlarda farklıdır. Netice itibarı ile yapılan iş aynı görünse bile yapılma şekli farklıdır ulusal gerekler doğrultusunda da farklı olmalıdır. Siz eğer burada % 15 lik PAA yı binde bir yıkama suyuna koydurtursanız o su zehir gibi acılı ve kokulu olur. Yurtdışında ise acı olmaz, ve bunun böyle olmasının en az 10 ayrı nedeni vardır.

Ne zeka , ne deneyim, ne bilgi ne de sağduyu tek başına doğru üretim yapmayı sağlamaz. Bunların bütününe aynı anda sahip olunmalıdır ve hepsi de tam olmalıdır.

8. UV (ULTRA VİYOLE) KULLANIMINDAKİ RİSKLER

UV-VIS (ultra viyole vizible light) "gözle görülebilen ultra viyole ışık" demektir ki bu da teknik manada bildiğimiz güneş ışığının muadilidir.

UV çok dikkatli kullanılması gereken bir teknoljidir. Çünkü UV yosun oluşumunu besler ve eğer yeterince güçlü uygulanmazsa mikroorgnizmaları da mutasyona uğratarak onları daha tehlikeli hale getirir. Özellikle su sektöründe daha dikkatli yaklaşılması gereken bir yöntemdir çünkü "ters etki yaratma" olasılığı özellikle yosunlanma söz konusu olduğunda çok yüksektir. Kaynak ve artezyen sularında yosun bulunmaz ama eğer yosun kirlenmesi varsa güneş ışığının bir çeşidi / muadili olan UV nin yosunu besleyeceği unutulmamalıdır. Güneş ışığı "yeşil" yani klorofilli canlıların büyümesi ve çoğalması için çok gerekli bir kaynaktır ve yosunlanma sorunu bulunan menbalar özellikle güneş ışığı ve muadili olan UV den ürünlerini dikkatle sakınmalıdırlar.

O nedenle özellikle yosundan arındırılmış sular üzerinde kullanılmalıdır. Suyun önce yosundan arındırılıp sonra UV ye tutulması gerekir.

Özellikle sularda UV nin işlemesi sınırlıdır ve belli bir mesafenin altına işleyemez. Özellikle yüksek debili (hacimli sularda) yeterince uzun süreli UV ışığına maruz kalmadıkları için yukarıda bahsettiğimiz mutasyon sorunu oluşur.

UV neticede yüksek Watt'lı bir lambalar kullanılarak elde edilir ve oldukça pahalı olan UV lambaların ömürleri sınırlıdır. Enerji maliyetleri de ona göre yüksektir.

Suyun dezenfeksiyonunda değil ama ortamın dezenfeksiyonunda UV önerilebilir. UV biyoteknolojide çoğu zaman oda veya kabinlerin dezenfeksiyonu için kullanılır. Bunda bile çok dikkatli olunması gerekir çünkü ortamda yosunlanmayı arttırır ve mikroorganizmalarda mutasyonlara (genetik değişmelere) neden olur. Hatta bu o kadar yaygındır ki genetiği değiştirilmek istenen mikroorganzimalar belli bir süre UV'ye tutulurlar.

Yosun sorununa aşağıda tekrar kapsamlı bir şekilde deyineceğiz ama burada da yosunlanma sorunu olanların neden UV den uzak durmaları gerektiğinden bahsetmemiz gerekiyor.

UV sistemi satıcılarının, sistemini satmak istediği bir kuruma “Bundan idrarını geçir sonra iç bir şey olmaz” dediğini duyduk. Hiç kimseye böyle bir şey yapmasını önermeyiz. Çünkü UV mikroplara karşı kullanılır, kimyasallara karşı değil. İdrar gibi vücut atıkları sağlık için çok tehlikeli (zehirli) kimyasallar içerirler. Vücuttan atılmalarının nedeni de zaten budur.

9. OZON KULLANIMINDAKİ RİSKLER

Suya emdirilen ozon bir daha asla oradan alınamaz çünkü su % 0.46 ozonu devamlı tutar. Ozon bir katkıdır ve o nedenden ötürü ozonla işlem görmüş bir suyun etiketine "OZONLUDUR" ibaresi koydurtulur. Bu kullanıcı için bir uyarıdır ve ozonlu su içmesinin bilerek aldığı bir "risk" olduğu uyarısıdır. Ozonlu su içmek veya içmemek tüketicinin vermesi gereken bir karardır ve eğer ozonlu su içiyorsa katkılı bir su içtiğini bilmek durumundadır.

Ozonlanan bir su suyun içindeki ozon konsantrasyonu % 0.46 oluncaya kadar kapağı kapatılıp damacanaya konmuş olsa bile ozon çıkarmaya devam eder. Bu kokusundan anlaşılır çünkü ozon kokusu bir duyanın bir daha kolay kolay unutamayacağı pis bir kokudur. Zaman zaman müşterilerin ozonlu su hakkında koku şikayetleri bu durumdan kaynaklanır. Çünkü su, ozon oranı % 0.46 ya ininceye kadar dışarı ozon gazı vermeye devam eder. İçinde % 0.46 ozon olan bir su teknik olarak ozonludur ama bir mikrop öldürücü yani dezenfektan değildir. Dezenfektan olarak kullanılamaz.

UV gibi ozonun da enerji tüketimi yüksektir maliyetlere ciddi artış kaydeder.

Aslında, ozon "suyun" pis olduğu durumlarda kullanılan bir katkıdır. Özellikle "çevre teknolojisi" ile ilgili çalışanlar pis suları bu nedenle ozonlarlar. Kaynağında temiz çıkan bir suyun ozonlanması bir gereklilik değildir. Kaynağından temiz çıkan su eğer müşteriye pis gidiyorsa sorun suda değil başka yerdedir ve ozonlu suyun damacanalarda dezenfektan etkisi yoktur.



10. SICAKLIK KULLANIMINDAKİ RİSKLER

Sıcak su ile sterilizasyon yapılamaz, pastörizasyon yapılabilir. Sıcak su ile pastörizasyon yapılabilmesi için de suyun belli bir derecenin üzerinde olması ve belli bir süre sıcak suda durması gerekir. Eğer bu yapılmazsa sıcak su tam tersi bir etki yapar ve mikroorganizmaları çoğaltabilir.

Bir menbada şu traji komik olaya şahit olduk. Menba, suyu 80 derecede kullanması gerekiyordu ama enerji maaliyetlerini düşürmek için bunun yarısı sıcaklıkta kullanıyordu. mantığı ise şuydu "80 derecede hepsini öldürüyorsa o zaman yarısı sıcaklığında yarısını öldürür , o da bize yeter". Bu tarz dehşet verici cehalet her zaman karşılaşılan bir olay değil ama bir kere karşılaşılması bile yeterince kötü.

Bir kere 80 derecede mikroorganizmaların hepsi ölmez. İkincisi mikroorganizimaların optimum büyüme derecesi 40 derece ciarındadır (37.5) ve bu derecede mikroorganizmalar maksimum şekilde ürerler. Bir suyu 35-40 derce arasında tutmak demek o suyu "mikroorganizma çiftliği haline getirmektir” ki bu da tehlikeye davetiye çıkarmaktır.

Sıcak suyu daha iyi kir sökmekte kullaanbilirsiniz, eğer yüksek maliyetleri göze alabiliyorsanız 75 derecenin üstünde ve uzun süre de tutabilirsiniz ama her halikarda bunun ardından bir asidik durulama ve dezenfeksiyon yapılmalıdır.

11. ACILIK VE KOKU SORUNLARI

Uzman olmayan bir kullanıcı suyundaki her hangi bir sorunu genellikle "acılık" veya" koku" olarak farkeder ve tanımlar. Genellikle acılık "kimyasallardan", koku ise "mikro organizmalardan" kaynaklanır. İncelemelerimiz sonucu acılığın en önemli nedeninin "yetersiz durulama" olduğu ortaya çıktı. Damacanalara doldurulan ve kaynaktan gelen su ile yapılan "son durulama" en önemli durulamadır ve süresi ekonomik şartların müsaade ettiği en yüksek oranda tutulmalıdır. Kimyasallardan kaynaklanan acılığın çözümü budur. Yeterince iyi temizlenmemiş damacanalar da acılık yapabilirler çünkü iç yüzeylerinde kalmış olan maddeleri zaman içerisinde suya bırakabilirler.

Koku ise genellikle mikrobik orijinlidir. Ama üretim esnasında suya katılmış olan ozon veya suyun doğasında bulunan bir madde de kokuya neden olabilir. Örneğin yüksek demir içerikli bir doğal kaynak suyu müşteriye "pas" yani demir oksit kokusu verebilir. Kuşkusuz ki demirden kurtulmanın bir çok yolu vardır. Ama demirin suda varlığı doğal ise bunu yerinde bırakmak veya başka bir menba suyu (kaynak) ile belli oranda karıştırarak üretmek doğru bir çözüm olabilir. Mikrobik bir problem varsa gerekli temizlik işlemlerinin bir noktasında sorun var demektir ve yukarıdaki yazdığımız hususlar göz önünde bulundurularak genel bir gözden geçirme yapılmalıdır.

12. DIŞ YIKAMA (BİDON DIŞININ YIKANMASI) KONUSUNDA PRATİK ÇÖZÜMLER

Bir damacananın en pis yeri (eğer içine mazot v.b. konmamışsa) dışıdır. Dış yıkama menbalarımızda çoğu zaman iç yıkamada kullanılan soğuk son durulama suyu ile yapılır ki bu yetersizdir. Dış yıkamada kir-yağ çıkarıcı ajan ve sıcak su kullanılması bu problemi ciddi şekilde çözer. Sıcak su desteğinde uygun bir kir-yağ sökücü içeren bir bidon dışı yıkama birimi bidonları saniyeler içerisinde ilk günkü gibi temiz ve parlak bir hale getirebilir.
13. BANT KAYDIRMA SORUNUNUN UCUZ VE PRATİK HALLİ

Bidonların en pis yerinin dışı olduğu yukarıda belirtilmişti. Dışın en pis yeri ise altıdır. Eğer uygun bir bant kaydırıcı kullanılmazsa bu kir bidondan bidona bulaşarak bantın kendisini bir "pislik hattı" haline getirir. Piyasada sunulan çoğu bant kaydırıcı silikon, yağ veya sabun (veya arap sabunu) bazlı olup zaman içinde çok hızlı şekilde kaydırıcılıklarını kaybederler ve kirliliği azaltmaz tam aksine ona katkıda bulunurlar. Bu amaçla geliştirmekte olduğumuz ve % 100 su bazlı (su ile durulanıp çıkabilen) bir bant kaydırıcının saha denemelerini tamamladık. Fizibilite çalışmalarını tamamladığımızda bu know-how'ı da yerli bir firmamıza devredeceğiz.